Bakış Açımız Neye Göre Oluşuyor?

içerisinde bulunduğu durumu en iyi hayat şartları olarak değerlendirenler, yetinenler ?

Hikaye&Fikir yazısı

Bugün yolda yürürken 50’li yaşlarda bir simitçi amcayla karşılaştım. Canım simit almak istemediği halde kader bizi karşılaştıracak ya birden amcaya yönelip simit almak istediğimi söyledim buraya kadar her şey normal seyrinde ilerlerken amca bir anda ceketinin cebinden bir kağıt çıkarıp okumamı istedi kağıdı incelediğimde ise şu yazıyı gördüm;

Cumhurbaşkanına bir dilekçe yazılmıştı. Cümlesi cümlesine kağıtta şöyle yazıyordu

 “ Sayın cumhur başkanım. Günümüz kızlarının hali vahim ben bu duruma bir çözüm getirmek istiyorum beni Diyanet işlerine atayın her okul başına bir kuran kursu açtırayım Cumhuriyet illetinden kurtarayım artık şu memleketi “

 Mektubu okuduktan sonra nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilemedim açıkçası.  50li yaşlarda muhtemel ilkokul mezunu bir amcanın Diyanet İşler bakanlığına atanmayı istemesine mi, istemediği Cumhuriyetin Cumhurbaşkanına rejimi değiştirmek için yaptığı  planının gerçekten ülkeyi kurtarabilecek kadar büyük olduğuna inanmasına  mı şaşırmalıydım bilemedim.

 Nerelisin sen amca diye bir soru sordum şaşkınlığımı belirtmeden Adıyamanlıyım dedi inşallah Cumhurbaşkanına ulaştırabilirsin amca ama öyle kolay değil yanına gidebilmek bir sürü koruması vardır onun dedim son söylediğimi hiç duymamış gibi  '6- 7 yaşlarındaki kızlarımız çarşafı giyseler bak bakalım o zaman anneleri de kızlarından utanıp mecbur giymezler mi çarşafı bu sayede şeriatda geri gelir daha ne planlarım var benim dedi. Öyle hevesliydi ki ben mektubunu okurken heyecanını kırmak istemedim inşallah amca inşallah   kolay gelsin diyerek ordan uzaklaştım.

 Gün boyunca o amcayı, hayallerini, kafasında kurduğu planları düşündüm. Öyle ki  müşterisine pat diye çıkarıp böbürlenerek kağıdını okutuyor! Kim bilir benim gibi kaç kişiye açıp okutturdu bu hayalini onun için çok büyük ve gerçekleşmesi  muhtemel olduğuna inandığı bu düşünceyi kaç kişi ciddiye almıştır acaba ne zamandan beri istanbulda yaşıyordu şivesinden buralara yabancı olduğu belliydi peki ya Cumhurbaşkanına böyle bir mektubu nasıl ulaştıracaktı hadi ulaştırabildi diyelim nasıl bir geri dönüt alacaktı? Kim bilir belki de yazdığı mektubu istediği makama ulaştıramadan ölüp silinicekti bu dünyadan hayaliyle birlikte hiç bilinmeden hevesi kursağında göçecekti. Belki de bu mektubu vasiyeti olacak aynı özveriyi oğullarından bekleyecekti.

 Ben bu düşünceleri kafamda kurarken acaba dedim iki insan arasındaki bu kadar derin uçurumları oluşturan şey nedir? O amcayla bizler ne çok farkımız vardır kim bilir sonrasında   kafamda dağınık halde dolaşan bu düşüncelerin somut halini hikaye metaforuyla açıklamak istedim.

 Hikayemiz  şöyle başlıyor;

Bütün pencereleri kapalı büyük bir sarayın içerisinde doğduğunuzu  hayal edin. Öyle bir saray ki bu sarayın içi hayatta kalmanızı sağlayabilecek su,  yemek gibi bedensel zevkler gibi bir çok şeyle donatılmış. Sarayın dışı ise içerisinden çok daha görkemli ve hayal bile edemeyeceğiniz güzelliklerle dolu. Siz ise sarayın içerisini yeterli görerek yaşantınız boyunca pencereleri açmayı hiç denemiyorsunuz. Çünkü zaten hayattasınız ve çoğu zaman hayatta kalmak yaşamak için tek ve yeterli bir sebep olabiliyor. Bazılarınız daha rahat. Nefes alabilmek için sadece bir kaç pencereyi zorlamış ama diğer pencerelerin varlığını bile bilmiyor veya görmemezlikten geliyor bazılarının ise hayattaki en büyük amacı açabileceği kadar pencereyi açmak daha fazla ve daha başka manzaraları seyredebilmek.

Gelin bu hikayeyi aslında hiç yabancı olmadığımız bir hayata, kendi yaşantımıza uyarlayalım işte bu bizim hikayemiz ve bu hikayeyinin gerçek hayatta çok fazla karşılığı var şöyle ki;

Küçük bir kasabada doğdunu düşün. Başlarda görebileceğin bütün pencereler kapalıydı sonra sen ilk pencereni belki okuduğun bir kitapla ikincisini ilkokul öğretmeninle üçüncüsünü de açmak istediğin yere kadar açtın bu sayede hayata çok farklı pencerelerden bakmayı öğrendin çünkü önüne çok fazla seçenek sunulmuştu ve sen her olayı öncesinde açtığın pencerelerin kadar değerlendirdin. Olayları,hayatını görüş alanın kadar yorumladın. Peki ya hiç açmamış olanlar 

İçerisinde bulunduğu durumu en iyi hayat şartları olarak değerlendirenler,yetinenler ? 

Ve simitçi amca. 
 İşte şimdi onu, fikirlerini ve en önemlisi hayallerini daha iyi anlıyorum. Kaç penceresi açıktı kim bilir, 50 senelik ömrüne kaç farklı manzarayı sığdırabilmişti?  Kim bilir hangi geçim telaşından pencereyle tanışmamıştı bile belki de.

İşte bu yüzden hayatın boyunca kaç tane pencereyi açmayı başarabildiysen o kadar geniş manzaraları seyredebilme hakkına sahip olabilirsin. Ne kadar penceren açıksa olayları o kadar geniş alandan inceleyebilirsin.  Hayatı boyunca 10 tane pencereyi açabilmiş bir insanı gördüğünde 11.pencereden neden bakamıyor diye de  taşlama kimseyi .Hiç bir zaman olayları senin gibi değerlendiremediği için insanları hor görme, yargılama her zaman 'Onun görüş alanı bu kadarmış' anlayışıyla değerlendir buda senin insanlara yaklaşma biçimin, hayat tarzın olsun 

Vesselam

                                                                                                    MONTAIGNE'YE NAZIRELER


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pergel Metaforu

Sağcı-Solcu Cumhuriyeti