Sağcı-Solcu Cumhuriyeti

                

   Ne Sağcılara Ne de Solculara Yaranabilecek Kısa & Fikir Yazısı







 
 Acı bir gerçektir ki Cumhuriyet Osmanlıyı devirmeseydi dahi Osmanlı kendi kendisini çoktan bitirmişti. 
Sanayi devrimi, hızla gelişen Avrupa, makinenin çarklarının hız kesmeden dönmesi ve kapitalist zihniyet en nihayetinde ya kendisine benzemeyi ya da işgal edilip kolonisi haline gelinmeyi  mecbur kılıyordu. Osmanlı, sömürülmektense batılılaşmayı tercih etti. Birinde maddi kolonizm varken öbüründe kültür kolonizmi. Birinde beden yoksullaşırken ötekisinde ruh.  İkisi de temelde aynı öğretiyi bildiriyordu. Gelişen ülke hangisiyse diğerleri ya yok olmak ya da ayak uydurmak  mecburiyetindedir! Osmanlı da  bükemediği eli öpmek mecburiyetinde kaldı. Aksi taktirde bu elin altında ezilecek belki tarih kitaplarında dahi yer alamayacaktı. Dünyayı silip süpüren Avrupa elbette en büyük düşmanı Osmanlının kırıntısını dahi bırakmayacaktı! Öyleyse Osmanlıya yeni bir ruh gerekiyordu. Dünya bu kadar değişirken Osmanlı yerinde sayamazdı. Şimdi Rönesans sırası Osmanlıdaydı! 

 Neticede ikinci yol seçildi. Kültür kolonizmi. Osmanlı dünyaya kendi imparatorluk gözlüğünden baktığından dolayı bu değişimi farketmekte geç kaldı. Geç de olsa farkına varınca da durumu kurtarmaya ilk olarak batıya elçilikler göndermekle başladı ve devamında Islahat fermanı, Tanzimat fermanları, imtiyazlar reformlar kapitülasyonlar birbiri ardına sıralandı. Batı bunlarla yetinmiyor Osmanlının ciğerini almak istiyordu. Batı adeta Osmanlının kanını emmek istiyordu! Bu hedefini asırlarca ilmek ilmek işledi ve son raddede kendi aralarında Osmanlıyı paylaşarak Sevr ile hesap defterini kapatma yoluna gitti. Çünkü biliyordu ki Osmanlı islamın kalbidir ve asırlardır süren misyonerlik faaliyetleri ancak Osmanlının devrilmesiyle nihai amacına ulaşacaktır. 
Fakat beklemediği bir hamleyle karşılaştı bu seferde Batı. Koskoca imparatorluk devriliyor fakat enkazdan ısrarla kurtulmayı başaran bir avuç insan çıkıyordu. Ve neticede o bir avuç insan yeni bir direnişle şimdi karşılarında dimdik duruyordu. Batı yine amacına ulaşamamış olmasının verdiği hırsla  bu bir avuç insanı da yok etmek için bütün gücünü kullandı. Fakat bu bir avuç insan gün geçtikçe çoğalıyor Batının her taarruzunda sanki yeniden diriliyordu. 
En nihayetinde batı bütün nefretini kusarak son gücünüde kullandıktan sonra başaramayacağını anlayınca yenilgisini kabullenmek mecburiyetinde kaldı. Fakat tam o sırada beklenmedik bir şey oldu. Osmanlı Avrupalaşıyordu! Osmanlı toprakları bağımsızlaştıkça damarlarına Avrupa kanı enjekte ediliyordu.
Batı bile gizliden gizliye hayretler ediyor Osmanlı sarığının yerini fötr şapkalar almasını kendisi bile tahmin edemiyordu. 

 En nihayetinde Osmanlı, en önemli adımı rejim değişikliğiyle atmış oldu. Sonrasında gelen inkılaplar. Durum öyle noktaya geldi ki Osmanlının torunları ikiye bölünmekte bir taraf tek kurtuluşun saltanat sistemine geri dönmek olduğuna inanırken diğer taraf  atalarından nefret etmekte, onları yobazlıkla yâd etmekte ve adeta celladına aşıkvari bir tavır sergilemektedir. Dünyaya medeniyet getirmiş bir imparatorluğun torunları artık medeniyetleşmeyi batılılaşmakla eş değer görmektedir. Batılılaşmaya soyunan doğulular kültür kolonizasyonuyla yeniden giyinmektedir!
Batı ise , Osmanlı torunlarının ikiye bölünüşünü  zevkle izlemekte fakat yine de asırlardır akıl edemedikleri  hamleyi -kendi lehlerine dahi olsa- Osmanlı torunlarından gördükleri için içten içe haset etmektedir.

 Osmanlı için radikal bir değişim kaçınılmazdı kuşkusuz. Peki üçüncü bir seçeneği Osmanlı yaratamaz mıydı? Ya tamamiyle tarih sahnesinden silinmek ya da Batıyla bütünleşerek kendi medeniyetine yabancılaşmak  haricinde yeni bir çıkar yol var mıydı dersiniz? Japonya gibi Batının bilim ve teknolojisinden faydalanıp kendi özüne dokundurmadan medeniyet basamaklarında yükselemez miydi? Özetle, yeni bir medeniyet dirilişi için Osmanlı kendi damarlarındaki kanla bir devrim gerçekleştirebilir miydi? 

 Kuşkusuz bunun için ortam hazırlanmıştı Batıya Lozanda dur! diyerek Osmanlı, hem sahada hem de masa başında kendi zaferini kabul ettirmişti. Sınırlar yeniden çizilmiş yeni bir “Türkiye Cumhuriyeti” kurulmuştu. Saltanat tarihin tozlu raflarına gömülmeye mahkumdu kuşkusuz. Dünya demokratikleşirken Osmanlı yerinde sayamazdı. Çünkü değişime kafa tutmak en nihayetinde çöküşün habercisidir. Fakat  batılılaşmak yerine yeni devletin temellerine kendi mayasını katarak yeni bir DEV oluşturabilir miydi? İşte cevabını aramamız gereken soru budur.



 Günümüzde ise ne yazık ki bu medeniyetin torunları ikiye ayrılmakta, bu iki taraf da taban tabana zıt hareket etmektedir. Osmanlıcılar Cumhuriyetçileri dinsizlikle suçlamakta karşı taraf ise Osmanlıcıları sığ olarak görmektedir. Yüzyıllardır küs kalmış bu iki hasmı bir araya getirecek, her iki tarafın da dedelerinin omuz omuza savaştığı günleri hatırlaracak bir kurtarıcı gelir mi dersiniz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pergel Metaforu